20 Şubat 2012 Pazartesi

Türkiye Kupası: Beşiktaş - Galatasaray

Yazının hemen başında belirteyim, blogu bu günden sonra biraz daha aktif tutmaya çalışacağım. Bir Eskişehirspor yazısı yazmam gerekiyordu ancak kafamdakileri bir türlü toparlayamadım, bundan sonra da sanırım genelde Galatasaray basketbolu yazacağım ama bir kenara onu da sıkıştıracağım zira fazlaca doluyum o konuda.

Neyse yazının konusuna dönüyorum hemen. CSKA maçından sonra Karşıyaka karşısında oyunun büyük bir bölümünü domine ederek alınan galibiyet takımın psikolojik eşiği aşması açısından önemli demiştim. Büyük maçlarda işin mücadele kısmında bekleneni fazlasıyla veren takım bu maçların büyük kısmında sonuca gitmekte zorlanmıştı. Ancak takım önce Olympiakos galibiyetiyle "büyük maç kazanma stresini" üzerinden atmış, ardından CSKA maçıyla zirve yapmıştı. CSKA maçından sonra ligde alınan Karşıyaka galibiyeti ise -3. periyodu bir kenara koyuyorum- artık takımın kolay kolay yenilmeyeceğinin mesajı gibiydi. Fakat beklediğim gibi olmadı; CSKA maçının üzerinden 1 hafta geçmişken sezonun kötü basketbollarından birini oynayarak Beşiktaş'a bu sezon ikinci kez mağlup olduk.

Maç için Konya'ya giderken Efes ve Fenerbahçe'den değil de daha çok Beşiktaş'tan çekindiğimi söylemiştim. Efes ve Fenerbahçe'nin formsuzluğu bir yana Ergin Ataman'ın Beşiktaş'ı sezon içerisinde istikrarsız olsa da tek maçlarda her zaman tehlikeli bir takım ki, antipatik de olsa Ergin Ataman takımını bu tip maçlara iyi hazırlayabilen bir koç, hakkını vermek lazım. (Beşiktaş'ın 3 Euroleague takımına karşı 4 galibiyet alması bunu kanıtlar nitelikte) Bu yüzden Aliağa maçını izleyenlerin "Biz bu Beşiktaş'a fark atarız" söylemlerine karşılık bu maçın farklı olacağını iddia etmiştim. Ha kaybedeceğimizi düşünüyormüyordum, orası da ayrı.

Maçın başlarında tempoyu tamamen Beşiktaş'ın dikte etmesine izin verdik ve iki takım da maça sayılar bularak başladı. Bu dönemde hücumda Gordon'un önderliğinde (4/4 şut isabetiyle, 8 sayı ile başladı Gordon) istediğimiz sayılar bulduk fakat savunmada o beklenilen sertliğe ulaşamadığımızı söylemek mümkün. Beşiktaş gibi bir takıma direksiyonu verirseniz ve daha maçın başında "savunma" mesajını vermek yerine ilk periyotta maçı "daha çok atan kazansın" moduna sokarsanız, zorlanırsınız. Yapmamız gereken özellikle Arroyo üzerinde baskı kurarak Beşiktaş'ın hücum sistemini bozmaktı ancak Arroyo çok iyi başladığı maçta devamını da getirdi ve takımını galibiyete taşıdı.

İlk yarıda kötü savunma yaptığımız dakikalarda özellikle pota altında Furkan'ın hem Bonsu'yla olan bire birlerinde hem de takım savunmasında aksadığını gördük ki Furkan maçın ilk yarısında Galatasaray formasıyla en kötü oyunlarından birini oynadı. Bonsu yapı olarak hızlı ayakları ve atletizmiyle Furkan'a sorun çıkartabilecek bir oyuncu ancak Furkan'ın da çok önemli pozisyon hataları yaptığını ve Bonsu karşısında sindiğini söylemek mümkün. Bu noktada Andric'in daha fazla oyunda kalmasını bekleyebilirdik ancak o da faul problemine girmemesi için kenarda kaldı ki onun oyunda olduğu dakikalarda çok daha etkili olmuştuk.

İlk yarının aksine ikinci yarıya savunarak başladık ve dar rotasyonla oynayan Beşiktaş'ın iyice yorulmasının da etkisiyle 3. periyotta Beşiktaş'a sadece 11 sayı imkanı verdik. İlk yarıda aksayan Furkan'ın hem savunmada, hem hücumda toparlanmasının farkın çift hanelere sayıların kapısına kadar dayanmasında büyük etkisi vardı. Beşiktaş ise bu bölümde daha çok Hawkins'in bire birleriyle oyunda kalmaya çalıştı. Karşınızda yorgun ve dar rotasyonla oynayan bir takım, savunma sertliğinizi yakalamışsınız ve rakibiniz oyundan düşmek üzere... Kısacası vurup geçmek için her şey müsait. Zira periyot başında da fark çift hanelere çıkmış. Ancak Galatasaray bu noktada son yumruğu atmak için fazlasıyla acele etti. Ender'in, Cevher'in, Jaka'nın maçı bitirmek için attıkları erken şutlar takımın hücum ritmini tamamen bozarken işin savunma kısmında da faul hakkımız dolmuşken yapılan anlamsız fauller Beşiktaş'a "acaba?" dedirtti. Beşiktaş faul atışlarıyla yaklaşırken, hücumda bütün sezonun aksine bireysel zorlamalar, anlamsız şut tercihleriyle bizden onların ekmeğine yağ sürdük. O noktadan sonra ise devreye maçın yıldızı Arroyo girdi. Pick-and-roll'lerden ürettiği sayılarla takımını maça tekrar ortak etti.

Devamını biliyorsunuz... Son 10 saniyede fark 3'ken faul yapmak yerine (Süre bittikten sonra Oktay hoca niye faul yapmadınız diye serzenişte bulundu, dip not) çok kötü bir savunma yaptık ve Serhat'ı bomboş bırakarak maçın uzamasına izin verdik. Uzatmada ise daha moralli Beşiktaş rüzgarı da arkasına alarak Galatasaray'ı 2. kez yenerek kupa dışına itti.

 Maç özelinde yaşanan ya da yaşanabilecek sorunlara değinmek istiyorum yazının sonunda. İşin mental kısmına bakarsak oynadığımız 2 maçın 2'sini de kaybettiğimiz Beşiktaş'a karşı psikolojik avantajı tamamen bırakmış olduk. Olası bir playoff eşleşmesi için Ergin Ataman'ın şimdiden ellerini ovuşturduğunu düşünüyorum. Efes'e de sezon içerisinde kaybetmemize rağmen iki maçta da kazabileceğimizi göstermiştik. Ancak Beşiktaş karşısında belki de sezonun en kötü oyunlarını oynayarak kaybettik ki bu noktada Beşiktaş'ın momentumu ve güveni arkasına aldığında çok tehlikeli bir takım olduğunu da unutmamak gerekiyor. İşin taktiksel kısmına geçersek, bu sezon canımızı sıkan noktalardan biri olan 4 numaralardan gel(e)meyen dış şut katkısı bu maçta da canımızı yakan noktalardan biri oldu. Eğer yarı sahada hızlı tempoda oynuyorsanız ve 5 numaralarınızı hareketli olarak kullanıyorsanız spacing ve saha dizilişi için 4 numaradan gelecek skor katkısı çok önemlidir. Eğer dikkat ederseniz 4 numaradan şut katkısı aldığımız maçlarda hücumda çok daha rahat oynadığımızı görebilirsiniz. Fakat bu maç özelinde Cevher'in, Savovic'in ve Shumpert'ın karavana attığını söyleyebiliriz ki hücumda 40 dakikada 70'li sayıları bile bulamamamızın temel nedenlerinden biri oldu bu girmeyen şutlar. Bunun dışında Tutku'yu çok aradığımızı söyleyebilirim. Ender'in sakatlıktan çıkmış olması ve henüz tam olarak forma girmiş olamamasından dolayı hücumun yükü Gordon'un üzerine biniyor ve onun da fiziksel olarak çok yıprandığını söylemek mümkün. Uzatmada sahne alamamasını da bu yorgunluğa bağlayabiliriz.

Sonuç olarak alınmaması gereken bir mağlubiyet oldu ancak olumlu düşünürsek CSKA maçından sonra alınan bu mağlubiyetin takımın biraz daha ayaklarının yere basmasını sağlayacağını umut edebiliriz. Çarşamba günü formsuz Efes karşısında Abdi İpekçi'deyiz. Maç önü yazısıyla görüşmek üzere....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder