15 Ocak 2012 Pazar

Anadolu Efes - Galatasaray MP | Preview

Kuralar çekilip, fikstür belirlendiğinden beri aklımdaki maç bugün oynanan Petkim maçının da bitmesiyle geldi çattı. Klişe olacak ama yazıya "Galatasaray basketbol tarihinin en önemli maçlarından biri" yazarak başlamak yanlış olmayacak sanırım. Euroleague'deki ilk senesinde Top 16'ya kalma başarısını gösteren Galatasaray, deplasmanda -gerçi muhtemelen Galatasaray taraftarı çoğunlukta olacak ama- yakından tanıdığı bir ekiple oynuyor ve bu maçta alınacak bir galibiyet Olimpiakos galibiyeti ile (2. maç, Abdi İpekçi) birleştiğinde muhtemelen Top 8'in kapısını aralayacak. "İki galibiyetle ne Top 8'i yeaa" diyenler olacaktır, saygıyla karşılıyorum ama grubunuzda CSKA gibi dominant ve grubu namağlup bitirmesi beklenen bir takım varsa ilk 2 maçta alınacak 2 galibiyet gruptan çıkma yolunda çok büyük bir avantaj olur, bu konuda da anlaşalım.

Anadolu Efes ile TBL normal sezonunda da karşılaşmış ve ilk yarı çok kötü oynadığımız maçta ikinci yarı muhteşem bir eforla geri gelmemize rağmen kaybetmiştik. O maçtan fikir yürütelim biraz... Efes'te o maçta fark yaratan iki isim vardı; Barac ve Kerem. Barac farkın açıldığı 2. periyotta sırtı dönük aldığı her topta etkili olmuş ve yardım getirmeyen Galatasaray savunmasını cezalandırmıştı. Ayrıca sadece işin hücum kısmında değil savunma kısmında da Galatasaray'ın sıkça oynadığı pick-and-roll'lerde ortayı kusursuza yakın kapayarak çok iyi bir maç çıkarmıştı. Kerem Tunçeri ise ikinci yarıda geri döndüğümüz dakikalarda hem takımı çok iyi yöneterek -pick-and-roll'leri harika oynamıştı- hem de gerektiği anda şutları sokarak maçı Efes'e aldıran isimlerden biri olmuştu. Yine bu iki isimden başlayalım, bize karşı yine etkili olması beklenilebilir bu isimlerin. Barac kalın bir uzun ve bizim görece ince uzunlarımıza karşı büyük bir fizik avantajı var. Burada yine bir tercih yapmamız gerekiyor; Barac'a ikili sıkıştırma getirecek miyiz yoksa yine birebir savunmayla mı durdurmaya çalışacağız. Aslında Sertaç'ın sezonu kapadığı ortamda sadece iki pivotumuz varken Barac gibi bir uzunu teke tek savunmak riskli gözüküyor ancak Savanovic, Vujacic hatta Sinan gibi ceza atıcıları olan bir takıma karşı ben yine teke tek savunmayı tercih ederim. Ayrıca Barac'ın sahada olduğu dakikalarda Fenerbahçe maçında Oğuz Savaş'a yaptığımız gibi bol bol Andric'in hareketliliğini kullanarak avantaj sağlayabiliriz.

Kerem Tunçeri savunması ise maçın kilidi olacak muhtemelen. Efes'in 1 numara rotasyonu herkesin dilinde, Kerem Tunçeri'den başka katkı verebilecek bir isim olmadığı da herkesin malumu ancak Kerem yazı çok kötü geçirmesine ve sezona da çok iyi başlayamamasına rağmen toparlandı ve bu maçta da Efes'in en önemli kozlarından biri olacak. Biz de muhtemelen onu Gordon veya Göksenin ile savunacağız. Hangi taraf ağır basacak şimdiden bir şey söylemek zor ancak Kerem'in iyi savunulması muhtemelen maçı almamız anlamına gelecek. Ayrıca sadece birebir savunmacısından değil pick-and-roll oynadığı dakikalarda uzunların da Kerem'e iyi savunma yapmaları gerekiyor.

Efes rotasyon olarak bu sezon oynanan ilk maça göre biraz farklı; o dönem lokavt sebebiyle Efes forması giyen Ersan Perşembe günü sahada olmayacak ancak sezona müthiş başladıktan sonra sakatlanan Kinsey sakatlıktan döndü ve formasına kavuştu. Ayrıca Kinsey'in yokluğunda daha fazla süre alan Sinan Güler de sezona felaket başladıktan sonra toparlandı. Ancak yine de Kinsey'in sezon başındaki performansında olmadığını ve Efes'in 2-3 numara rotasyonunda Cenk Akyol'un da süre aldığının da altını çizmek gerekiyor. Bizim rotasyonda da ufak değişiklikler var, sezon başında devamlı ilk beş başlayan Lakovic bencten geliyor ve onun yerine de -Ender Arslan'ın da sakatlığında- genç Göksenin sahada oluyor. Tunçeri'nin varlığını da düşündüğümüzde yine Göksenin-Gordon ikilisiyle başlayacağımızı sanıyorum ki doğrusu da bu gibi şimdilik. Lakovic'in benchten gelmesinin de doğru bir karar olduğunu düşünüyorum, savunmaların biraz daha düştüğü dakikalarda oyunda oluyor ki ilk beş çıktığı zaman rakip savunmaların ilk etapta planlarını onu durdurmak üzerine yaptığı düşünüldüğünde bu rolde daha faydalı olduğu açık. Bu arada Ender-Tutku ikilisi bugün oynanan Aliağa Petkim maçında oynamadı ancak onların da bu kritik maçta sahada olacağını tahmin ediyorum.

Yavaştan toparlamak gerekirse, yapmamız gereken Kerem'in direksiyona geçip oyunu istediği gibi yönlendirmesinin önüne geçmek ve Barac'ı mümkün olduğunca yavaşlatmak olmalı. Hücumda ise özellikle Barac'ın oyunda olduğu dakikalarda tempolu oynayarak ve mümkün olduğunca Furkan-Andric ikilisini kullanarak etkili olmaya çalışmalıyız. Oynanan ilk maçta hem Barac'ın iyi savunma performansı hem de dış şutların girmemesi sebebiyle Efes içeriye çok gömülmüştü, şutların girmesi durumunda da bu silahlarının tamamen devre dışı kalacağını düşünüyorum.

Sezon başından beri bir çok önemli maçı son toplara kadar getirmemize rağmen kazanamamıştık (Efes, Fenerbahçe Ülker, Siena, Barcelona, Kazan) ancak artık bir hedef maçı kazanmanın vakti geldi. Kazanacağımıza olan inancım da oldukça fazla umarım Galatasaray taraftarının ağırlıkta olduğu bir Sinan Erdem gecesinde tarihimizin en önemli maçlarından birinden zaferle ayrılırız.

4 Ocak 2012 Çarşamba

Houston Maci Uzerinden Lakers Değerlendirmesi

Çok kısa bir sürede 7 maç yaptığımız döneme ben derslerin en yoğun olduğu dönemde yakalandım ve ilk maç sonrasında ancak dün geceki Houston maçını izleyebildim canlı olarak. League Pass sağolsun diğer maçları da atlayarak da olsa izleyebildim ancak Chicago maçından sonra Houston maçı fikir edinmek açısından önemliydi benim adıma. Geçelim gözlemlere:

"Söylesene Mike Brown hoca içeriye niye yeterince top inmiyor?"

Sezon başında yazdığım yazıda Mike Brown'un Duncan ve Robinson'lı dönemde Spurs'un kullandığı "ikiz kuleler" setlelerini kullanacağını söylemiştim. Pota altında iki tane 2.10 üzeri oyuncusu bulunan bir takımın yapması beklenen şey olmasına rağmen Phil Jackson döneminde pek yapamadığımız bir şeydi. Bu sezon "topu içeriye indirme isteğinin" varlığından söz edebilirim izlediğim maçlar itibariyle takım uzun sürelerde uzunları unutmuyor ancak sistemli ve düzenli bir şekilde topun pota altına indiğini söylemek güç. Bunun iki sebebi olabilir, öncelikle takımın oynadığı setler. Daha konuşmak için erken olabilir sonuç olarak çok yeni bir takımız ve geçen seneki sistemle arada adeta "gece-gündüz" farkı var ancak takımın oynadığı setler şimdilik tatmin edici değil gibi. Bugün de maçta Kobe'nin sık sık uzunlara screen yaptığını, Gasol'un screenden çıkıp hareketli bir şekilde şut attığını, Bynum'un topu potadan çok uzak aldığını gördük. Alçak postta Kobe'ye topu üçlük çizgisinin biraz içinde verebilirsiniz ancak uzunlardan verim bekliyorsanız onları mümkün olduğunca potaya yakın topla buluşturmak gerekiyor. Aksi takdirde o pozisyon potansiyel top kaybı oluyor.

İkinci sebep ise kısaların (Fisher/Blake-Kobe) mentalitesinden kaynaklanıyor. Fisher malum defoları her zaman üçgen hücumda kapatılan bir isimdi, onun hiç oyunu yönlendirdiğini ve uzunları oynatmak konusunda başarılı olduğunu görmedik, bu yaştan sonra da böyle bir beklentiye girmek doğru olmayacaktır. Blake geçen sezona göre çok daha iyi, oyun içi katkısı da önemli ancak onun da oyunu yönlendirmek konusunda vasatı aşabildiğini söylemek zor. Ondan beklentimiz daha çok ceza şutlarını kesip, savunmada rakip guardı mümkün olduğunca yavaşlatmayı beklemek olabilir ki bu konuda fena başlamadı. Bu iki ismin oluşturduğu 1 numara rotasyonu yıllardır olduğu gibi takımın en zayıf karnı ve uzunlara dayalı bir sistemle oynamak istiyorken iyice başımızı ağrıtacak gibi gözüküyor. Chris Paul, Deron Williams'ı geçtim Conley gibi bir isme bile razıyım. Şutları Kobe ve uzunlar arasında dengeli olarak dağıtabilecek bir "pass-first" mentalitesinde bir guard şu takımı 2 seviye yukarı çıkarır.

"Shaw gelmedi, Odom gitti, çok yalnızım hocam"

Guardların mentalitesinden bahsederken Kobe'yi de üç isim arasında sayıp ondan bahsetmedim, ona ve psikolojisine ayrı bir bölüm ayırmak istedim. Özellikle ikinci Denver ve Houston maçında Kobe'nin son senelerde süregelen "devreye girmesi gerektiği zamanda giren" mentalitesinin aksine 05/06 döneminde "sürekli devrede olması gereken" bir mentaliteyle oynadığını görüyoruz. Bu da doğal olarak pota altında ligdeki çoğu takıma ağır basan takımın hücum sistemine darbe vuruyor. Kobe'nin artık 30 civarlarında şut atmasına gerek yok (Denver 2. maç 28, Houston 29 şut) zira halihazırda elimizde ligin potaaltında en etkili olabilecek uzun ikilisi var. Ancak burda önemli olan şey Kobe'nin bu şutları atmasından çok bu şutları atmasına neden olan ruh hali. İnsanın aklına iki sebep geliyor, birincisi sezon başında Kobe'nin isteğinin ve beklentisinin aksine üçgeni devam ettirmek yerine Mike Brown'u getirerek sistemde tamamen değişikliğe giden ve bunun üstüne Odom'u da yok pahasına kağıt üzerinde Lakers'ın ciddi rakiplerinden biri olarak gözüken Lakers yönetimi olabilir. Ancak Kobe'nin yıllardır nasıl bir mental gelişim içerisinde olduğu ortadayken bunu düşünmek en azından şimdilik acımasızca geliyor. İkinci neden de Kobe'nin bunca sakatlıktan sonra kendini deneme isteği olabilir. Parmaklarında ve her ne kadar son dönemde hiç olmadığı kadar iyi dese de sezonun ilerleyen dönemleri için dizini test ediyor olabilir Kobe ki kazanma hırsının ne kadar yüksek olduğu bilinen bir oyuncu için olmayacak bir şey değil. Tabii bütün bunlara rağmen bu şutlar Mike Brown'un Kobe'den beklediği ve istediği şutlar da olabilir ki Mike Brown adına umarım durum böyle değildir.

Rotasyon ve Bireysel Performanslar

Geçen sezonki rotasyonla bu sezonki arasında en büyük değişiklik şüphesiz Metta World Peace'in benchten gelmesi. Barnes'ın sakat olduğu dönemlerde Ebanks ilk beş çıkarken, Barnes düzeldikten sonra ilk beşe yerleşti. MWP'in ikinci beşle beraber sahada olması riskli gözükse de şimdilik MWP'in iyi oyunu nedeniyle doğru bir tercih olarak gözüküyor. Hoca muhtemelen MWP'den savunma katkısının yanında skor katkısı da bekliyor ki, daha çok top kullanabileceği second-unit'le beraber sahada kalıyor MWP. Zaman zaman hücumda düzen dışına çıkabilecek bir oyuncu olduğunu biliyoruz, şu ana kadar çıkmaması da çıkmayacağının garantisi değil maalesef. Ama yine de istikrarsız da olsa second-unitten belirli bir skor katkısı alabilmek önemli. Bunun dışında Fisher'ın yavaş yavaş sürelerinin azaldığını görüyoruz ki Blake kendini buldukça daha da azalacaktır diye umuyorum.

Pota altı Odom'u kaybetmemize rağmen hala ligin en iyilerinden. McRoberts Houston maçında sakatlığı sebebiyle oynamadı ve muhtemelen Portland deplasmanında da oynamayacakmış ancak day-to-day olarak gözüküyor, ciddi bir sakatlığı olduğunu sanmıyorum. Performans olarak da tatmin edici isimlerden biri, takıma iyi adapte olduğunu söylemek mümkün. Mücadelesiyle, savunmadaki etkinliğiyle Gasol'u rahatlıkla yedekleyebilecek bir isim. Murphy de beklediğimden iyi başladı açıkçası, özellikle ribaund katkısı çok önemli. Hücumda da hiçbir zaman boş bırakılabilecek bir isim değil, sertlik konusunda da çok geride kaldığını görmedim.

"And the special greeting goes to...."

Aslan parçası Andrew Bynum ilk 4 maçlık cezasından sonra sezona muhteşem girdi. Houston maçında da kariyerinin ilk 20-20'sini yaptı ve 23 olan kariyer ribaund sayısına 22 ile oldukça yaklaştı. İlk üç maç sonunda da 22.7 sayı 15 ribaund 2 blok gibi muhteşem istatistiklere ulaştı. Eğer Lakers bu sezon şampiyonluk yolunda ilerleyecekse bunun en önemli koşulu Bynum'un sakatlıktan uzak durmasıdır. Sakatlıktan uzak durduğu takdirde zaten ligin en önemli pivotlarından biri olduğunu gösterdi ve bu çizgide devam ettiği takdirde rahatlıkla all-star olacaktır.