13 Nisan 2012 Cuma

Furkan Aldemir'in Bugünü, Yükselişi ve Geleceği

Bazı oyuncular vardır, eğer bunlar tuttuğunuz takım için mücadele ediyorlarsa onların parke üzerindeki gelişimi ve değişimi diğerlerinden hep daha fazla mutlu eder sizi. Örneğin sezon başında "pis işleri yapar" düşüncesiyle alınan Gordon'un bir anda hücumun dümenine geçmesi beklenti/performans ekseninde düşünüldüğünde çok değerlidir. Ya da Bornova'dan skorer olarak gelen Shipp'in bir anda görev adamına dönüşmesi... Bu bahsettiğim örnekler teknik ekibin tasarrufu olarak gelişen durumlar, ayrıca burada bir de sisteme uygun genç oyuncuların oynadıkça büyüyen performansları vardır. Geriye baktığınız zaman, geldiği noktadan çok daha ileride gözüken ve bu gelişimi tuttuğunuz takımın forması altında gösteren oyuncular vardır. Taraftarı en çok keyiflendiren şeylerden biri kesinlikle budur.

Yazın gerçekleşen Furkan Aldemir transferi hemen hemen Selçuk İnan transferine eşdeğerdi benim için. Selçuk'un kendini Furkan'a göre daha fazla kanıtlamış olması bir yana, ezeli rakibin elinden alınan potansiyelli oyuncu hem kadroya müthiş bir katkı hem de bir vizyon göstergesiydi. Furkan ilk başlarda bahsettiğim Gordon ve Shipp örneklerinde olduğu gibi keskin bir rol geçişi yaşamadı ancak sahaya her çıkışında oyununun biraz daha büyüdüğünü, biraz daha geliştiğini göstermiş oldu.

Bu seneki gelişimine rağmen Furkan'ın daha katetmesi gereken çok yol var. Alçak postta hala skor üretebilecek bir oyunu yok, savunmada zaman zaman pozisyon hataları da yapabiliyor ancak bunlar çalışarak ve zamanla olacak şeyler ki, Furkan'ın iş ahlakı konusunda nasıl bir sporcu olduğunu burada tekrar değinmeme gerek olmadığını düşünüyorum. Geçen sezon Fenerbahçe maçında çok önemli bir diz sakatlığı geçirdikten sonra çok çalışarak nasıl geri döndüğü Furkan'ın bu iş ahlakına ufak da olsa bir örnek olabilir.

Furkan'ın son 7 maçta 10 sayı 8 ribaund civarı ortalamalar tutturması onun sezon içerisinde olgunlaşan ve gelişen performansına ışık tutabilir (bu süre zarfında 3 tane double double'ı, bir tane de double double'ı 1 ribaundla kaçırdığı bir maç var) ve bu performansının Andric'in sezon standartlarının altında geçirdiği bir dönemde gelmesi, değerini de ortaya koyabilir ancak az önce de bahsettiğim gibi Furkan'ın kendisinden beklenen noktaya gelebilmesi için hala daha kendini geliştirmesi gereken çok nokta var. (Serbest atışlarla başladı bile.)

Furkan'ın ilerleyen yıllarda göstereceği gelişim onun kariyer rotasını da çizmiş olacak. Hedeflediği şekilde NBA'e gidebilecek mi ya da Avrupa standartlarında iyi bir uzun mu olacak buna kendisi karar verecek. Ancak ben onu 2-3 seneden beri izleyen bir basketbol seyircisi olarak NBA'de tutunmasının çok da kolay olmayacağını tahmin ediyorum. Öncelikle Furkan NBA standartlarında fizik olarak 4 ve 5 numaraların arasında kalıyor. Avrupalı uzunların NBA'de tutunamamasının en büyük nedenlerinden biri olan bu faktör, Furkan'ın NBA'de kendisine en az Ömer Aşık kadar rol edinmesi engelleyebilir. Ancak bunun sebebi Furkan'ın Ömer Aşık'tan daha az potansiyelli olması değil, yukarıda da bahsettiğim gibi fiziksel nedenler içeriyor. Bunun dışında ben Furkan'ın Avrupa'da kalma yolunu seçtiğinde çok daha başarılı olabileceğini düşünüyorum. Stil olarak Avrupa'ya çok uygun ve sıkça bahsedilen "şutunu geliştirmesi lazım"a gerek olmadan bile Euroleague standartlarında çok iyi bir pivot olabilir. Bunun için yeterli ribaund sezgisi, defansif özellikleri ve hücum potansiyeli var, yeter ki bu noktaya gelmesinde çok önemli olan iş ahlakından vazgeçmesin.

--

http://sportifcumleler.blogspot.com/2012/04/furkan-aldemirin-bugunu-yukselisi-ve.html

9 Nisan 2012 Pazartesi

Muslera ve Penaltı Mevzuu

Duran top kullanan kaleciler dendiği zaman bizim neslin aklına genel olarak Rogerio Ceni gelmesine rağmen ben kalecinin duran toptan gol attığını ilk olarak Paraguaylı Chilavert'te görmüştüm ve sanıyorum topa en iyi vuran kaleci de odur. Efsane bir golüne ve diğer gollerine Youtube'dan bakabilirsiniz, burayı hızlı geçmek istiyorum. Dün oynanan 34. hafta maçında uzun zamandır sosyal medyada dillendirilen "Penaltı olursa Muslera atsın" isteğine, dün stattaki taraftarlarda katıldı ve Muslera 16 maç gol yemeyerek tarihe geçtiği maçta bir de gol atmış oldu. Açıkçası bu istek ilk defa dillendirildiğinde Fatih Terim'in izin vermeyeceğini düşündüğüm bir istekti ancak dün Galatasaray cephesinde Selçuk İnan hariç herkes yaşananlardan dolayı mutluydu. Maç sonrasında ise ilginç bir şekilde "penaltı etiği" diye bir şey ortaya çıktı, Muslera'nın küme düşmesi kesinleşmiş bir takıma penaltı atmasını hoş görmeyenler oldu. Evet, eğer olaya dar bir pencereden bakılırsa küme düşen ve 10 kişilik oynayan bir takıma penaltıyı kalecinin atması hoş görünmeyebilir ancak bu seneki Galatasaray takımına ve camiasına baktığımızda bu penaltının birliktelik ve takımdaşlık adına atıldığını söylemek zor olmayacaktır. Taffarel ve Mondragon gibi efsane kalecilere sahip olan takımda, Muslera en çok maçta gol yememe rekorunu kırdığını da düşünürsek bu penaltıyı 34 haftalık performansının ödülü olarak ya da düzenli olarak oynayanların arasında gol atmayan kalmaması adına yapıldığı dışında bir neden sürenlerde art niyet ararım, kimse de kusura bakmasın.

Olayın farklı boyutları da var tabii, sezon başındaki Karabük ve İBB maçlarından sonra Muslera'yla dalga geçen Volkan Babacan'ın bu golü yemesi de ilahi adeletten başka bir şey değil. Bu olayı "Chilavert, Ceni penaltı atıyor, Muslera da atmış n'olacak" gören Galatasaraylılara katılmamakla beraber takımdaşlık ve birliktelik adına yapılmış bu hareketin çok farklı yerlere gitmesine ve 34 haftayı lider bitiren takımın başarısının -kısa süreliğine de olsa- önüne geçmesini üzülerek izledim. 

Olayın takımdaşlık ve Volkan Babacan'a müstahak yönünü de bir kenara bırakırsak ben sadece sempatikler sempatiği Muslera'nın taraftar penaltı için kendi ismini bağırdığında gösterdiği şu tepki için bile Muslera adına fazlasıyla mutluyum. Selçuk, Elmander, Muslera üçlüsüne dilenmemek mümkün değil!