3 Mayıs 2012 Perşembe

43 Senelik Bu Çile!

Takım sporlarının en çok kullanılan klişelerindendir basamakları teker teker yürümek. Bu doğrultuda Oktay Mahmuti, Galatasaray'a geldiğinde 3 senelik bir plan yaptıklarını ve 3 senenin sonunda hedefin lig şampiyonluğu ve Euroleague'e katılmak olduğunu söylemişti. Hedefler çok erken aşıldı, basamaklar klişenin aksine koşarak çıkıldı ve 1 sene öncesinde küme düşmeme maçı oynayan takım, Oktay Mahmuti önderliğinde şaha kalktı. 3 senelik planın henüz ilk senesinde ligde final oynayan Galatasaray, 2. sezonun hemen başında Euroleague bileti ve Cumhurbaşkanlığı kupasıyla neredeyse 15 günde 1 senelik anı biriktirdi.

Basamakların koşar adım çıkıldığı ortamda, uzun süredir beklenen ve hedeflenen şampiyonluk için lig liderliği ve final serisi de dahil olmak üzere bütün playoff'lar boyunca ev sahibi avantajını elinde tutmak Abdi İpekçi'nin büyülü atmosferi ve lig boyunca sadece 2 mağlubiyet alındığı ortamda son derece önemliydi. Euroleague biletinin, A lisansı alınamaması durumunda, lig şampiyonluğundan geçtiği de düşünldüğünde CSKA'yı, Olympiakos'u, Efes Pilsen'i, Fenerbahçe'yi deviren; Siena ve Barcelona'yı da son ana kadar zorlayan "Abdi İpekçi Galatasaray'ı" için normal sezon liderliği her ne kadar playoff için daha zorlu yol olduğu düşünülse de tarifsiz bir kazanç idi. Bu kazanç uzun ve zorlu maratonun sonunda sağlandı ve finale kadar ev sahibi avantajını elimizde tutacağımız şampiyonluk yürüyüşü Cumartesi günü Abdi İpekçi'de başlayacak.

Tatsız İthamlara Verilen Cevap

Geçen sezon playoffların başlamasına kısa bir süre kala lig 2.'si olan Galatasaray, ligin son maçında Antalya BB'ye kaybederek lig 2.'liğini Banvit'e kaptırmış ve playoff ilk turuna 1-0 geride başlayacağı Olin serisi yerine, Beşiktaş ile başlamıştı. O gün Abdi İpekçi'de yaşananların farkında olmayan, Antalya'nın takım olarak müthiş bir yüzde ile attığını ve Galatasaray'ın maçı kazanmak için elinde geleni yaptığını görmezden gelen Olin'liler Galatasaray'ın kendileriyle eşleşmemek adına Antalya BB'ye "yattığını" iddia etmiş ve başta Oktay Mahmuti olmak üzere Galatasaray camiasına en hafif tabirle talihsiz ithamlarda bulunmuşlardı. İlk haftada deplasmanda oynanacak olan Olin maçı, sezonun ilk maçı ve Olin'in ligin dişli takımlarından biri olmasının yanında bu açıdan da son derece önemliydi. Zor geçmesi beklenen maç, özellikle hücumdaki müthiş performansla rahat bitmiş ve 30 sayıya dayanan farkla ilk hafta kayıpsız geçilmişti.

İlk Mağlubiyet

Sezona 4'te 4 ile başlayan iki takımın mücadelesinde Galatasaray MP ile Anadolu Efes'in Abdi İpekçi'deki karşılaşması taraftarın büyük bir çoğunluğu için "sezonun ilk büyük maçıydı." İlk yarıda özellikle Barac'ın hücumda sırtı dönük oyunuyla ve savunmada ortayı kusursuza yakın kapatmasıyla farkı açan Efes, maçın sonlarında muhteşem mücadele eden Galatasaray'a yakalanmıştı. Ancak düşük skorlu geçen maçta 10 sayılır farkı kapatmak için oldukça fazla efor sarf eden Galatasaray, maçın son anlarında oldukça yorulmuş ve bu periyotta devreye giren Kerem Tunçeri Anadolu Efes adına galibiyeti getiren isim olmuştu.

Sezonun En Kötü Basketbolu

Önemli mi bilmiyorum ama Ergin Ataman karakter olarak hoşlandığım bir isim değil ancak bu sezon en çok "kırıldığım" maçların altında imzası var (Bu maç ve Türkiye kupası yarı final.) Tamam, kazanmak bir tarafa her zaman kendi karakterinize uygun basketbolu oynayamayabilir ya da sahada istediklerinizi yapamayabilirsiniz. Ancak bu takımın mücadelesine alışan biri için bu tip maçlar oldukça kalp kırıcı oluyor. Ayrıca bu maç Oktay Mahmuti'nin Galatasaray'ının 2 sezon içerisinde en çok beklentilerin aldığı maçlardan biri olarak (ki bu maçlar toplasan beşi geçmez) aklımda yer etti. Skor olarak maçın içinde olduğu dakikalarda bile oldukça kötü bir performans sergileyen Galatasaray, özellikle 3. çeyrekteki felaket performansla Beşiktaş'a teslim olarak ligdeki ikinci mağlubiyetini aldı.

Sinan Erdem Mağlubiyeti ve İlk Soru İşareti 

"Fenerbahçe deplasmanlarında iyi oynayıp istediğin skoru elde edememe sendromu"nun sadece futbola özgü olduğunu sanıyorsanız, tamamiyle yanılıyorsunuz demektir. Galatasaray ilk 3 periyodunu rakibinden çok daha iyi oynamasına rağmen, son periyoda sadece 6 sayı farkla girmiş ve bu periyotta gerek basit top kayıpları, gerek transition savunmasındaki aksamalar nedeniyle 1 dakika kala 4 sayı geri düşmüştü. Marko Tomas'ın arka arkaya gelen 2 üçlüğü, top kayıplarından sonra yenen boş turnikelerden sonra tam herkes "maç bitti" demişken, maçın kaderini belirleyecek top Jamon Gordon'un ellerinde kaldı ancak Gordon bomboş üçlüğü değerlendiremedi ve Sinan Erdem'den 1 sayı farkla mağlup ayrıldık ve böylece şampiyonluk rakiplerimize karşı ligde 0 galibiyet ve 3 mağlubiyet olduk. (İleride bu "son topa kadar mücadele ettiğin büyük maçları kazanamama" sendromu Olympikos maçıyla bitecek.)

CSKA'dan Sonra Lige de Mesaj

Türk basketbol tarihinin en unutulmaz maçları arasına girmiş CSKA galibiyetinden sonra ligin en zor deplasmanlarından birinde Karşıyaka ile karşılıyorsunuz. İlk giriş kısmı bile "potansiyel mağlubiyet" kokuyor. Ancak bu takımda kendimizden birşeyler bulmamızı sağlayan; her maça ayrı konsantre olan oyunculara sahipseniz mağlubiyet ancak ve ancak sahada sonuna kadar mücadele edildikten sonra kabul edilebilir. CSKA maçından sadece 3 gün sonra Karşıyaka'nın karşısına çıkan Galatasaray henüz ilk devrenin sonunda 18 sayılık farkı bulmuş, CSKA 3. periyotta taraftarının desteği ve fiziksel olarak daha hazır olmasının etkisiyle farkı kapamasına rağmen Galatasaray son periyodu "bir Euroleague takımı soğukkanlılığı"yla oynamış ve ligin en zor deplasmanlarından birinden galibiyet ile dönmeyi başarmıştı.

(GİZLİ) LİDER

Sedat İncesu'ya, Fatih Terim'e saygısızlık yapmak istemem ama bazen tüm bir camiayı ayağa kaldıran olaylar olur. Geçtiğimiz sezonun Galatasaray'ı bu yüzden fazlaca özeldir benim için. Yönetimi karışık, lokomotif branş futbolda tarihin en kötü sezonunu geçiren, "spor kulübü olduğu gerçeğini unuturcasına" amatör branşlarda geride kalan Galatasaray bana göre geçen sezon playoff yarı finalinde oynanan Banvit serisi ile ayağa kalkmıştır. Bu doğrultuda her geçen gün mutluluğumuza mutluluk ekleyen takım Top 8'in kapısından döndükten hemen sonra ligde Anadolu Efes ile liderlik maçına çıkıyordu. Jamon Gordon Yunanistan'daki maçta sakatlanmış, Efes Pilsen hayal kırıklığı yarattığı Euroleague sezonundan sonra yeni hocasıyla çıkış arıyordu. Yenilginin kabul edilebilir olduğu ortamda Galatasaray, deplasmanda maçı kazanmakla kalmamış ilk maçtaki 7 sayılır marjı da kapatarak, maç eksikleriyle birlikte ligin gizli lideri olmuştu.



SHİPP ve LİDER


Teknik kadronun söylerimlerini takip ediyorsanız "karakterli basketbolcu" lafına sıkça tanık olabilirsiniz. Gelişen teknoloji ortamında, oyuncuların karakterlerini öğrenmenin rahatlığından ve zorunluluğundan sıkça bahsederler. Bornova'da sayı krallığına oynayan Shipp, Galatasaray'a geldikten sonra pis işleri yapan görev adamına evrilmişti. Ligin iyi takımlarından Banvit'e karşı oynanan maçın 3. periyodunda, bomboş turnikeye giden rakibini yakalamak adına depar attıktan sonra çok şanssız bir sakatlık geçiren Shipp'in yokluğuna rağmen 12 sayı altında kaybetmesi halinde bile liderliğe oturacak olan Galatasaray buna rağmen deplasmanda rakibini yenmiş ve o çok beklediği liderlik koltuğuna oturmuştu.

Dip Not: Mahmuti'nin yerdeki Shipp'in yüzüne bakamayaşının fotoğrafı...

Djedovic'in Gelişi ve Arka Arkaya Kazanılan Derbiler

Shipp'in şanssız sakatlığından sonra Alan Anderson ve Simon isimleri geçmiş ancak son olarak "potansiyelli" olmasına rağmen beklentileri şu ana kadar karşılayamamış Djedovic gelmişti. Shipp ve Djedovic saha içinde birbirlerinden farklı oyuncular ve Djedovic işin hücum kısmında takıma beklentilerin üstünde katkı yapmış ve takımın hücum potansiyelini tek başına arttırmıştı. Djedovic'in takıma katılmasıyla rahatlayan Gordon ve özellikle Lakovic, hem maçın sonlarında daha diri kalabiliyorlar hem de savunmalar artık tamamen onlara konsantre olmuyordu. Bu döneme kadar kazandığı büyük maçlarda genelde savunmasıyla öne çıkan takım, Djedovic'in gelişinden sonra Beşiktaş ve Fenerbahçe karşısında 92 ve 84 sayı atarak kazanmayı bildi.

FİNAL

İki sezon üst üste beklentilerin üstüne çıkan, Euroleague'de henüz daha ilk sezonunda Final 8'in kapısından dönen (Efes Oly maçlarından 1 galibiyet çıkarsa...) ve bu yolda giderken bildiği doğrulardan hiç şaşmayan, son topa kadar mottosunun hakkını veren ve her salona gidişinizde "iyi ki gelmişim" hissini veren takımı nasıl sevmezsiniz, hele bir de 43 yıl aradan sonra lider oluyorsa! Maç genelinde oldukça zorlandığımız ve özellikle ilk yarıda Toolson'un insalık dışı performansını izlediğimiz maçta son dakikalardaki performansla Aliağa deplasmanından da galibiyetle dönerek playofflar boyunca saha avantajını elimizde tutmaya hak kazanıyoruz.

Son paragraf playoff ilk turu için olsun. Rakibimiz ligi 8. sırada bitiren Tofaş. Ligdeki iki maçı da kazanmamıza rağmen özellikle kendi sahamızda oynadığımız maçta oldukça zorlanmış ve maçı ancak 2. uzatmada kazanabilmiştik. Nihat İziç önderliğindeki Tofaş hem Kenan Sipahi, Samet Geyik ve Uğur Dokuyan gibi genç ve potansiyelli oyuncularıyla hem de Bradley Buckman, Austin Nichols gibi iyi yabancılarıyla problem çıkarabilecek bir takım. Sezon içerisinde de şampiyonluk adayların Fenerbahçe, Beşiktaş ve Anadolu Efes karşısında birer galibiyetleri var. Ancak ciddiye aldığımız takdirde 2 maçta işi bitiririz diye tahmin ediyorum. Umarım takım playoff'ta ilerler de, burada görüşürüz. Sağlıcakla.


--


http://sportifcumleler.blogspot.com/2012/05/43-yl-sonra.html